Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster

Tanpınar ‘özümsenerek’ okunuyor mu, yoksa sadece gelip geçici bir moda mı Tanpınar okumak? Onun 1938’de ‘tartışmak’ istediği mesele, günümüze kadar bekledi. Sizce yarın tartışılacak mı? Abdülhak Şinasi gibi ‘büyük’ yazar sizce yarın ‘sahiden’ okunacak mı?

Gelip geçici bir moda mı Tanpınar?

Birkaç hafta önce Tanpınar’ın ‘yeni’ kitabı ‘Hep Aynı Boşluk’tan (hazırlayan: Erol Gökşen, Dergâh Yayınları) söz açmıştım. Bu kitaptaki bir bölüm ‘Medeniyetler ve Zihniyetler’ başlığını taşıyor; çok önemli yazılar. Hele ‘Kendimizin Peşinde: Çok Mühim Bir Mesele’ yürek sızlatıcı.
‘Kendimizin Peşinde...’yi Tanpınar, Ekim 1938’de Bugün’de yayımlamış. Döneminde yankı uyandırıp uyandırmadığını bilmiyorum. Handiyse 80 yıl sonra bugün hâlâ taptaze.
Huzur romancısı önce ‘eski harsımıza’ beslediğimiz kayıtsızlıktan söz açıyor. Bu aldırışsızlığın, uzak duruşun Tanzimat’tan beri sürdüğünü belirtiyor.
(Yıllar sonra güncesinde de benzeri bir saptama karşımıza çıkacak. Geçmişte, söz konusu saptama üzerine bir şeyler yazmış, olumsuz yönde epey eleştirilmiştim. Bir tür ‘geçmişi savunmak’ gibi alımlanan o yazım, şimdi uzak ve biraz tatsız bir anı artık. Oysa Tanpınar’ın endişesini bugün büsbütün anlamlı buluyorum.)

Demin söylediğim gibi, yıl 1938. Tanpınar’dan alıntılıyorum: “İçlerinde genç muharrir Sabahattin Eyuboğlu da bulunduğu halde bunlar diyorlar ki: Bizim bu kadar şairimiz, musikişinasımız, mimarımız var ve bunların yüzlerce şaheseri duruyor.” Sabahattin Bey’in 1930’ların sonunda kaleme aldığı kimi denemelerini andım. ‘Mavi ve Kara’ya Eyuboğlu onları almamıştı. Ancak ölümünden sonra dergi köşelerinde kalmaktan kurtuldu o denemeler.
Sezgisi, duyuşu, bilgisi çok yüksek Sabahattin Eyuboğlu, dünün kültür ve sanat mirasını yeniden yorumlamamızı önerir. Bir iki mimari başyapıt için kendisinin kaleminden göz kamaştırıcı yeni yorumlar okuyabiliriz...

Tanpınar da herhalde o denemelerin etkisiyle ”(...) Bu her zaman için bakir güzellikleri niçin kendi aydınlığımıza katmayalım?” diye soruyor. Böylesi bir yaklaşım -ne yazık ki- ilgi devşirmemiş. Tanpınar’ın söylemiyle ‘devam kanunu’ iki arada bir derede kalmış; sonuçta gündem dışına itildikçe itilmiş.
Oysa: ”(...) Başka hiçbir sebep olmasa dahi, (...) kendi kendini aşağı görmek kompleksinden kurtulmuş olmamız için bunu yapmaya mecburuz.”
‘Huzur’ romancısı umutlu mu, umutsuz mu, yazısından pek anlaşılamıyor.
‘Kendimizin Peşinde...’de Abdülhak Şinasi Hisar üzerinde de duruyor Tanpınar. Abdülhak Şinasi daha o günlerde yadırganmış: ”(...) Meselâ Abdülhak Şinasi gibi büyük bir muharrir daüssılaları anlatmakla emsalsiz olan üslûbuyla daha dünkü hayatımızın manzaralarını ve çoğu aramızda yaşayan çehrelerini hatırlamaya başladığı zaman çoğumuz bu yazıları garipsedi.

Sonra Abdülhak Şinasi’nin edebiyatı ‘Frenk edebiyatları’yla kıyaslanıyor; Batı’nın bu soy edebiyata gösterdiği saygı vurgulanıyor. O günlerde garipsenen Abdülhak Şinasi 1950 sonrasında bütün bütün gözden düşmüş, hatta ‘gerici’ bir yazar sayılmıştır. Değerli eseri bugünün okuruyla buluşabildi mi, yanıtlayamıyorum. (Onun eşsiz Ahmed Hâşim monografisini aradık, bir sebeple Kadıköy’ünde bir kitapçı, “Baskısı yok, bir daha da basılmayacak” demiş!)
Tanpınar bugün ‘gözde’ bir yazar, özellikle romancı kişiliğiyle. Geçenlerde, aziz dostum Ayşe Sarısayın bu gözde oluşa niçin inanmadığımı sordu. Bence, her şeyden önce, ‘görece’ bir gözdelik. Tanpınar ‘özümsenerek’ okunuyor mu, yoksa sadece gelip geçici bir moda mı Tanpınar okumak? Dilerim yanılıyorum: Onun 1938’de ‘tartışmak’ istediği meseli, o yoğun tartışmayı günümüze kadar bekledi. Sizce yarın tartışılacak mı?
 Abdülhak Şinasi gibi ‘büyük bir’ yazar sizce yarın ‘sahiden’ okunacak mı?...

Kaynak: www.radikal.com.tr


Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster