İsmiyle müsemma değil“Öğretmen ve öğrenciler için vazgeçilmez bir eser” olarak kamuoyuna takdim edilen Hikmet Altınkaynak imzalı “Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü” hayli zamandır edebiyat ve düşünce dünyamızda büyük bir eksikliği giderecek ve edebiyatı önemseyenler için vazgeçilmez bir başvuru kitabı olarak selamlanıyor. Ne var ki eser sanıldığı ve övüldüğü ölçüde gelişkin değil.Sözlükler türü ne olursa olsun çok yoğun ve yılları alan bir çalışmayı gerektirdiği için kolay kolay göze alınamayan çalışmalardır. Edebiyatımızda, şairlerin ve yazarların hayatıyla eserlerini tanıtmak için yazılanları var. Kimi zaman yazarlar ve şairler sözlüğü kimi zaman edebiyatçılar ansiklopedisi gibi türlü adlar taşıyan bu kitaplar okurlar ve araştırmacılar için vazgeçilmez bir başvuru hatta başucu kitabıdır. Böyle ansiklopedik eserleri tek başına hazırlamak edebiyat alanına dâhil alan yeni ve çeşitli kuşaklardan dolayı her geçen gün daha da güç hale gelmektedir. Bununla birlikte yoğun emek ve uzun zaman gerektiren çetin işe tek başına cüret eden isimler de bulunmaktadır. Üstelik şairler ve yazarlar sözlüğünün nasıl hazırlanmaması gerektiğini ortaya koyan onca eser varken. Hiç şüphesiz mesele sadece bundan ibaret değil zira başlangıcından günümüze edebiyatımıza katkıda bulunmuş tüm yazar ve şairlerin hayatını ve eserlerini olabildiğince eksiksiz bir biçimde vermek gerekir. Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü Hikmet Altınkaynak'ın edebiyat tarihimize yönelik yenilenmiş ve geliştirilmiş olma iddiasıyla yayımlanmış. Eserin adı, Türk edebiyatını tüm şair ve yazarlarıyla eksiksiz biçimde sunmayı; şair ve yazarları biyografi ve eserlerinin yanı sıra edebiyattaki yeri ve etkileriyle de konumlamayı amaçladığını düşündürmektedir. Gelgelelim yayımlanışın üzerinden geçen on yıl içinde kimi ön-kabulleri, yaklaşımları ve yanlış tercihleri ciddi ölçüde korunarak tekrar basıldı. Sözlük maddeleri sanatçının adı (eserlerinde kullanıyorsa önce soyadı) verilerek hazırlanmış. Hayatı genel olarak akıcı bir dille özetlenen sanatçının, yazdığı dergiler, edebiyat anlayışının genel karakteri, konuları, dil ve anlatım özellikleri, edebi kişilik ve değeri üzerinde kimi zaman çok kısa kimi zaman çok uzun bilgi verilmiş. Buraya kadar sorun yok gibi görünmektedir fakat esere biraz daha yakından bakıldığında özellikle çakışma ve çatışma noktalarıyla zihniyet düzleminde birtakım sorunların var olduğu fark edilecektir. ÖZLEDİĞİMİZ SÖZLÜK MÜ? “Öğretmen ve öğrenciler için vazgeçilmez bir eser” olarak kamuoyuna takdim edilen kitap hayli zamandır edebiyat ve düşünce dünyamızda büyük bir eksikliği giderecek ve edebiyatı önemseyenler için vazgeçilmez bir başvuru kitabı olarak selamlanıyor. Ne var ki eser sanıldığı ve övüldüğü ölçüde gelişkin değil. Zira yazarın bir başvuru kaynağı hazırlarken bencilliğini nasıl koruduğunu, çalışmasına kendi duygularını ve eğilimlerinden kaynaklanan kayırmacılığını sonuna kadar yansıttığını görüyoruz. Sözlüğün yeni baskısının madde sayısında artış var ama bu nesnel bir bakış açısından son derece uzak. Çünkü bir sözlüğü güvenilir kılan ölçütlere riayet edilmemiş. Sözlük adeta yazarının dünya görüşünün körlüğüne sarılıp kalmış, bu alandaki dar uzmanlığı, adeta yazar / şair ve eser karşısında nesnelliği alıp götürmüş. Edebiyat uğraşı olmayan isimlerin sözlüğe alınırken, uzun zamandır edebiyat alanında eser verenlerin sözlükten dışlanmış olması bunun tabii sonucu. Yekta Güngör Özden, Mustafa Balbay, Ali Kırca, Hulki Cevizoğlu gibi onlarca isim sözlükte kendilerine yer bulurken, Erdem Bayazıt, M. Akif İnan, Ramazan Dikmen, Cahit Yeşilyurt gibi onlarca isim yok. Bu bakımdan mesele sadece telafi edilebilecek noksanlıklarla yahut gözden kaçmalarla sınırlı değil. Şayet öyle olsaydı Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nü hazırlayan Behçet Necatigil'in 1968 tarihli bir yazısında belirttiği üzere, “Elbette bu tür kitaplar, her yeni baskıda bir öncekinin eksiklerini telâfi ederek gösterilen hata ve ihmaller düzeldikçe bir önceki baskıyı hükümsüz bırakarak iyiye doğru gidecek, ama hiçbir zaman değiştirilemezlik, kesinlik derecesine ulaşamayıp, benzeri ve eş değerde eserler arasında bir yanıyla daha iyi olsa da bir yanıyla daima noksan kalacaktır” tespiti geçerli olurdu. Görebildiğim kadarıyla yazarın hem kendisi hem de başka isimler öteden beri Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü'nü diğerlerinden farklı kılan özelliklere sürekli bir biçimde dikkat çekmekteler. Yazarın verdiği bilgiye göre, sözlük yayımlandığı sıralarda yazarlar, gazeteciler arasında epey “yankı uyandırmış”; hatta ikinci baskısı yapılmıştır. Gelgelelim böbürlenme katsayısını arttıran övgü cümlelerine karşın hâlâ bazı bilgilerin güncellenmeyişinden kaynaklanan teknik hatalar da söz konusu. Sözlüğün birinci basımı hararetli 2007 yılında Doğan Kitap'tan yapıldığında Talat Halman, Doğan Hızlan ve Tahsin Yücel'in sözlüğün arka kapağında yer alan değerlendirmeleri vardı. Bir satış stratejisi olduğu açık olan ifadelerden şimdi sadece Tahsin Yücel'e ait olanı kalmış. Tahsin Yücel Milliyet Kitap dergisinde sözlüğün kendisiyle ilgili maddesinden bahsederek kitabı “Özlediğimiz bir sözlük” olarak anmıştı. Gelgelelim okuryazarlara bir kılavuz olur diye söylenen bu ifadenin oldukça heyecanlı ve sadece taltif etmeye matuf olduğu besbelli. Bunun niye böyle olduğunu sözlüğün, gözden geçirilerek yenilenip genişletildiği vurgulanan 2017 tarihli baskısını esas alarak örneklemek gerekir. Mehmet Akif ve Cahit Zarifoğlu maddelerinde yer yer okuru rahatsız eden önyargı izleri dahası büsbütün evhamlı bir dille iş görmek söz konusu mesela. Bu çerçevede şapka ve mistik öge konularında söylenenlere odaklanılabilir. Dolayısıyla adının kapsayıcı oluşuna karşın, süregelen eksiklikleri ve aradan geçen yıllarda düzeltilmeyen galiz yanlışlarıyla başvuru eseri olmaktan uzak bir eser var karşımızda. Daha başka bir örnek vermek gerekirse, Altınkaynak'ın sözlüğünde Cahit Zarifoğlu ve Mustafa Miyasoğlu'na ilişkin maddelerde hem eksiklik var hem yanlışlık. Bir kere Zarifoğlu'nun eserlerinin tümü kaydedilmemiş. Şiir, deneme, tiyatro ve çocuk kitapları kısmı önemli ölçüde eksik. Korku ve Yakarış, Bir Değirmendir Dünya, Sütçü İmam, Zengin Hayaller Peşinde, Serçekuş, Katıraslan, Motorlu Kuş, Gülücük, Ağaç Okul, Küçük Şehzade ve Kuşların Dili hiç anılmamış. Altınkaynak, “2003 yılından bu yana Şiir ve Edebiyat Girişimi tarafından her yıl ölümüne yakın tarihlerde Cahit Zarifoğlu Ödülü veriliyor” diyor. Oysa Zarifoğlu şiir ödülü ilk olarak 2002 yılında verildi. Sonraki yıllardaysa kurumsallaşamadığından süreklilik kazanamadı. Mustafa Miyasoğlu'nun vefat tarihi yazılmamış. Bilgileri birinci elden almaya çalışan bir sözlükte bunların olmaması gerekir. Herhalde sözlükteki eksiklik ve yanlışlar sadece bunlarla sınırlı değil. Her okuryazar maddelere büyüteçle eğilmeye gerek duymadan bunu çoğaltabilir. DIŞLAYICI PARADİGMA İyi bir yazarlar ve şairler sözlüğünde sağlam biyografi, kuşatıcılık, ince dile getirişler daha da önemlisi nesnellik aranır. Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü'nün kapsam ve amacını açıklamak için kaleme alınan yeni önsözünde eserin “genişletilmiş, biyografik bilgileri güncellenmiş” olduğu vurgulanıyor. Ne var ki sözlük, edebi kamunun tümünü kuşatamadığından eserdeki eksiklerin, yanlışların dahası hükümler mecellesinin çetelesini tutmak pek kolay değil. Ölçütler ve nesnellik söz konusu olduğunda öncelikle yazarın kendi beyanlarına bakmamak olmaz. Cumhuriyet Kitap ekinde yayımlanan söyleşisinden öğrendiğimize göre, Altınkaynak, sözlüğü hazırlarken ölçütünün “az da olsa, yazarlık şairlik yeteneği olan yazarları ve şairleri sözlüğe almak” olduğunu belirtmişti. Başka bir yerde “sözlüğün içerdiği isimleri belirlemede dayandığım ölçüt, genel kabullere saygı göstermekle birlikte, genel geçer yargıların da yer yer aşıldığı yeni paradigmaların ortaya konduğu kişisel bir ölçüttür” deyişine özellikle de paradigma ifadesine takılı kaldım. Ölçütlerinin oluşumu ve isimlerin seçilmesi noktasında dile getirdikleri ise dışlayıcı paradigmayı tartışmasız bir biçimde gözler önüne serer nitelikte. Elbette görebilene, erişebilene… Şöyle diyor Altınkaynak: “Bunun için uzun bir deneyim, köklü bir edebiyat tarihi bilgisi gerekir ki, ilk yazımın Yeni Ortam gazetesinde 1972'de, Cumhuriyet gazetesinde 1975 yılında yayımlandığını ve bu alandan hiç kopmadan bir meslek olarak da çalıştığım düşünülürse, ölçüt kendiliğinden ortaya çıkar.” Bu keskin açıklamada belirginleşen konumlanış sözlüğün hazırlanışında bu iki yayından kaynaklanan / beslenen dönemin kanonik ilişkiler ağının gözetildiğini akla getirir. Şüphesiz yazarlar ve şairlere odaklanma iddiasında olan bir sözlük ne ünlü kişiler ansiklopedisidir, ne de bütün köşe yazarlarını, gazetecileri içine alan bir basın-yayın kütüğü. Uydurma, yarım yamalak haberler yapanlarla içinden geçtiğimiz günlerin analizini yazarak bir üst-gerçeklik yaratanların aynı düzlemde ele alınamayacağı açık. Vaktiyle Nurullah Can, Virgül dergisinde kitabın başlığındaki “Türk Edebiyatında” sınırlamasından hareketle böylesi bir sözlükte gazetecilerin yer almaması gerektiğini belirtmişti. Altınkaynak, edebiyatın dallarından birinin fıkra yazarlığı oluşunu öne çıkararak bu kalem sürüşe katılmadığını ifade etmişti. Bu yüzden öteki sözlüklerden farklı olarak, kitapları da olan birçok gazete yazarına sözlükte yer verdiğini belirten Altınkaynak bir yanıyla haklı olabilir. Fakat zaman zaman Kemalist gazetecileri edebiyatın içinde tutmaya yatkın politik tasayı düşünmek ve bazı isimleri sözlükten hemen elemek gerekir. Ya da gazetecilerin sözlüğe alımında tek boyutlu olmaktan kurtularak yeni maddeler açmak. Gazetecilerin sözlükte haddinden fazla yer bulması buna karşın edebiyatçıların önemli bir kısmının yer almayışı insana keşke yazar ancak edebiyat sınırları içinde, derli toplu, kullanışlı bir el kitabı ortaya koymaya çalışsaydı dedirtiyor. Çünkü yazarın, A. Vahap Akbaş'tan Metin Önal Mengüşoğlu'na, D. Mehmet Doğan'dan Cihan Aktaş'a, Cahit Koytak'an Hüseyin Atlansoy'a, Ömer Lekesiz'den Hüseyin Su'ya, Necip Tosun'dan Güray Süngü'ye, Fatma Barbarosoğlu'ndan Mustafa Çiftci'ye, Arif Ay'dan Ali Emre'ye, Sibel Eraslan'dan Gökhan Özcan'a, İbrahim Tenekeci'den Hakan Arslanbenzer'e bir dizi yazar, şair ve eleştirmene hiç yer vermemiş olması kabul edilebilir değildir. Ayrıca, sözlüğün Sezai Karakoç'a ayrılan maddesinin tek sütun, Can Dündar'ı anlatan kısmının dört sütuna yayılan uzunluğunu dikkate aldığımızda politik tasanın boyutlarını daha net çerçeveleyebiliriz. Kemal Tahir ve Yaşar Kemal maddelerinin ise uzunluk kısalık bahsinin ötesinde bir değerlendirmeyi hak ettiği açık. Edebiyat dışı bir karşılaştırma için Doğan Kuban'ın yer aldığı bir sözlükte Turgut Cansever'in niye bulunmadığını sormamak olmaz. Kendi payıma Nurettin Topçu ve Yücel Kayıran maddelerinin sınırlılığını, eksikliğini ve güncel olmayışını da ayrıca anmalıyım. Buna benzer tercihler çocuk edebiyatı yazarları için de geçerli. Şimdilik Nur İçözü'nün bulunduğu sözlükte Mevlana İdris Zengin'in yer almadığını belirtmekle yetinelim. Belki şunu söyleyebiliriz: Çekidüzenden uzak sözlüğe başvuracaklar, yayıneviyle iltisaklı yazarların sözlükte kapladığı alanı mutlaka kurcalamak zorundalar. BU DA MI KÜLTÜR HİZMETİ? Bu eksiklikler, bir kısmını yukarıda andığımız başka anlatımlarla birleştirildiğinde bizi sözlüğün kaderini tayin eden bir sonuca ulaştırır: Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, ciddi, iyi niyetli, kuşatıcı, yararlı, tutarlı ve güvenilir bir çalışma olmaktan fersah fersah uzak. Bir yönüyle “edebiyat tarihine öneriler kavşağı” olarak kabul edilen edebiyat eksenli bir sözlüğün bariz ihmal ve kazalarla dolu olmasının hiçbir izahı yok. İnsan düşünmeden edemiyor acaba bu da mı kültür hizmeti? Türkiye'de yazarlar ve şairler konulu eserlerin yeni baştan yazılmasının gereğini yayınlanan bu sözlüğün niteliği ortaya çıkarmaktadır. Yaygınlaşmış sözlüklerdeki değerlendirmeler, edebiyatçı sözlüklerinin önemli ölçüde genişletilerek, yenilenerek ve değiştirilerek yazılmasını gündeme getirmektedir. Hadi buradan şuraya da gelelim, sözlüğü bugün özellikle edebi temsil açısından iyiden iyiye eksik hatta kayırmacı kabul edilecek haliyle tekrar yayımlamak oldukça sorunlu. Okurların Hikmet Altınkaynak'ın bugün sol edebi kamunun önemli bir kısmında hâlâ geçerliliğini koruyan değerlendirmeleriyle buluşturulmuş olması günümüz edebiyat ortamına dair eleştirel bakış açısı geliştirmenin başlangıcı olabilir. Konunun kapsamlı bir şekilde ele alınması, mevcut sözlüklerin gerçekçi eleştirisinin yollarını açacak gibi görünmektedir. Kaynak: Yenişafak |