Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster

ERCAN YILDIRIM, NECİP FAZIL VE MEHMET AKİF’İN HALA EN ÖNEMLİ REFERANS KAYNAĞI OLDUĞUNU SÖYLÜYOR: “GÜNÜMÜZDEKİ SORUNLARIN HALLEDİLMESİ İÇİN ÖNCELİKLE OSMANLI İSLAMCILIĞINA YANİ AKİF’E, CUMHURİYET İSLAMCILIĞININ TEK PARTİ - DP DÖNEMİNE YANİ ÜSTAD’A MÜRACAAT EDİYORUZ.”



İslamcılık üzerine yaptığı nitelikli çalışmalarla tanınan Ercan Yıldırım, İslamcılığın İki Kurucusu Mehmet Akif- Necip Fazıl isimli yeni kitabında, bu iki değerli şair ve mütefekkirin düşünce dünyasını ve İslamcılık düşüncesindeki yerini anlatıyor. Yaşadıkları dönemi ve takip eden kuşakları derinden etkileyen bu iki isme özellikle son yıllardaki ilgi üzerinden de siyasi durumumuzu ele alıyor. Yıldırım, günümüz problemlerinin çözümü için hala bu iki şaire müracaat ettiğimizi söylüyor.

- Necip Fazıl ve Mehmet Akif’i İslamcılığın kurucuları olarak belirlemeniz ve kitabın yazım sürecine karar vermenizle başlayalım...

İslamcılık bizim Batı medeniyeti karşısındaki yenilgimizin tarihidir esasında. Gerileme, çöküş, kalkınma, yenilenme diye baktığımız meselelere eğildiğinizde karşınıza İslamcıların söyledikleri çıkar. Çünkü ana akım, temel paradigma İslam’dır. Türkiye’deki sorunların bir tarafında mutlaka İslam, İslami bir yön bulunur. Haliyle getirilen teklifler bilhassa Osmanlı’da İslamidir. İslami anlayışın eleştirisine, yeniden yapılanmasına, ihyasına dayanır. Akif de Necip Fazıl da kendi dönemlerinde Müslümanların gerileme ve çöküşten kurtulmaya yönelik tezlerin hatta aksiyoner yaklaşımların hepsini bünyelerinde barındırır. Yoksa İslamcılığı sanki bir kurum gibi ihdas etmekten bahsetmiyoruz; İslamcı tezlerin hepsini dile getirdikleri, aktif figür, prototip oldukları içindir.

- İslamcılığın kurumsal bir boyutu yok yani...

Elbette... İslamcılık, en başta İslam düşüncesini modernite karşısında yenileyebilme, aktif kılma hareketidir. Bugün de sık sık dile getirdiğimiz gibi beka meselesini, yedi düvelin saldırılarına karşı koyabilmeyi esas alır. Fikir ve aksiyona dayanır. Günümüzdeki sorunların halledilmesi için öncelikle Osmanlı İslamcılığına yani Akif’e, Cumhuriyet İslamcılığının Tek Parti - DP dönemine yani Üstad’a müracaat ediyoruz.

- Ortak ve farklı yönleri var muhakkak...

Elbette... İkisi de şair, pek çok konferans vermişler, yüksek tirajlı, öncü dergiler çıkarmışlar, siyasete atılsalar bile asıl gayeleri fikir. Akif, Osmanlı klasik eğitim sistemlerinde de modern okullarda da okumuş, tefsir yapabilen alt yapıya sahip fakat Necip Fazıl, Sorbonlu, felsefeci. Akif İslami, geleneksel bir çevreden gelmesine rağmen modern fikirlere sahip, tasavvufa mesafeli, hurafe ve bidatlara karşı, Necip Fazıl seküler, çağdaş bir çevreden, Kemalistlerin arasından yetişme ama fikirleri daha geleneksel, mistik, bir şeyhe bağlı. Akif kalkınmacıdır, denizaltılardan, demiryollarından, fabrikalardan bahseder, Necip Fazıl İslami nizam kavramını öne çıkarır. Akif kaynaklara dönüşü savunur, Necip Fazıl ilk kaynakların Türk/ Anadolu yorumlarına, 1071 ruhuna dönüş taraftarıdır. Her ikisi de Müslüman gururuna, Müslüman asaletine, Müslümanın kendilik bilgisine sahiptir, Müslümana karşı şefkatli, küfre karşı hiddetlidirler. Her ikisi de Müslümanların hatta İslam’ın bu topraklarda kurtulacağını, yeniden ayağa kalkacağını savunur. Ve tabii ki İstiklal Marşı...

- Her ikisi de birer marş kaleme alıyor...

Evet, Kemalistler Cumhuriyet’in İstiklal Marşı’nı iki İslamcıya yazdırıyorlar. Akif’e Hamdullah Suphi bizzat müracaat ederek yazmasını istiyor, yoksa Akif o malum yarışmaya katılmıyor. İstiklal Marşı’ndaki İslami iklim Kemalistleri rahatsız edince Üstad’a başvuruyorlar, tabii o da “İzinden git Kılavuz’un” diyor. Fakat işte buradaki mesele bu ülkenin kurucu değerlerinin İstiklal Marşı’nda mündemiç olduğunu gösteriyor. Bugün çokça tartışılıyor, Cumhuriyet’in kurucu değerleri... Bu değerleri arayanlar Akif’in İstiklal Marşı’na bakabilir.

- Osmanlı İslamcılığı ve Cumhuriyet İslamcılığı hangi yönleriyle ayrışıyor?

Osmanlı İslamcılığı çöküş zamanlarının arayışlarından biri hatta bir devlet ideolojisi... İslamcılığın genel tezlerini, İslam’ın mani-i terakki değil, âmir-i terakki olduğunu, Batı’nın medeniyetini alıp kültürünü reddetmeyi, çöküşün cahillikten, bilimden uzaklaşmakta, tembellikte, tevekkül anlayışında olduğunu ayrıca Saray ve Babıali de kabul ediyor. Dolayısıyla çöküşün nedenlerini bulup reçeteler getirmekle devlet yani dünyadaki Müslümanların bağlı olduğu Osmanlı, İslam düşüncesi, Müslümanlar hatta İslam kurtulacaktır. Fakat malum Cumhuriyet döneminde İslam yasaklı, meselelere İslami yaklaşımlar getirmek mümkün değil. Denetimli serbestliğin başladığı II. Dünya Savaşı’ndan sonra artık İslamcılık marjinal, zararlı kabul ediliyor. Dünya değişmiş, dil devrimi olmuş, entelektüel birikim ve kuşaklar yok olmuş. Ulus devlet anlayışı hüküm sürüyor, şehirleşme başlıyor, Soğuk Savaş, NATO, BM ve Amerikan dünya sistemi etkili. İslamcılık ve İslam merkez vasfını yitirmiş.

- Gerek Necip Fazıl’ın gerekse Akif’in İslamcılık anlayışı neyi önceler?

Akif iyi kötü İslami anlayışın geçerli olduğu bir kamu düzeninde, devlet organizasyonunda Müslümanların içinde bulunduğu şartlardan çıkışı için çoğunlukla İslam düşüncesini ihya, tecdid fikirleri üzerinden ilmi saiklerle tekliflerde bulunur. Çalışma, azim, tasavvuf eleştirisi, tevekkül ve kader anlayışımız, Batı medeniyetinin tekniğini elde etme, gerçek İslam yorumu, ilerleme ihtiyacı konularına eğilir. Yani İslam’ı asrın idrakine söyletmeyi öne çeker, Necip Fazıl ise asrı İslam’ın idrakine söyletmekten bahseder. Müslümanın vazifesinin ibadetle sınırlı olmadığı, küfre karşı mücadele etmeyi, hayatı hak ve batıl olarak görmeyi Cumhuriyet İslamcılığı Necip Fazıl ile kazanır. Demokrasinin, laikliğin, bugün üst akıl da denen sistemin, Yahudi-mason-komünizm karşıtlığının kalelerinden biridir Necip Fazıl. Seküler-laik bir ortam ve eğitimden geçen kuşakların İslami bilinç ve dava fikri kazanmasının müsebbibidir.

- Necip Fazıl ve benlik konusunda söyledikleriniz önemli. Ondaki “ben”in Müslümanların ve Türkiye’nin “ben”i olduğunu vurguluyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Necip Fazıl en başta sindirilmiş, korkutulmuş bir nesle, nesillere özgüven aşılar. “Ben varsam Türkiye vardır” düşüncesi Müslümanın Türkiye’yi sahiplenmesine, ontolojik birlikteliğine ve aksiyonerliğine vurgu yapar. Sisteme karşı sesini yükseltebilir, bu tabii özellikle gençleri müthiş etkiler. Çünkü karşılarında korkmayan, hakkı söyleyen biri var. Cumhuriyet İslamcılığının erken dönemlerinde en çok ihtiyaç duyulan şey ruhtur, İslami düşünceyi savunabilme ruhu, iradesi...

- Necip Fazıl, İslamcılığın Mısır ve Pakistan merkezli olduğu kanaatini reddediyor. İbn Teymiye, Afgani, Abduh, Seyyid Kutup, Mevdudi gibi isimlerin açtığı çığırı “sapık” addediyor. Bu isimlerin İslam dünyasındaki etkisi malum. Akif ve Necip Fazıl’ın İslam dünyasındaki etki gücüne dair ne söyleyebilirsiniz?

                Aslında her iki isim de İstanbul merkezli düşünür. Meşrutiyet döneminden itibaren İngilizler Arap Hilafeti, Fransızlar Arap Medeniyeti kavramlarını geliştirdiği, bilhassa Baas dönemi Arap milliyetçiliği İslam’ı Araplıkla izah ettiği için, Türkiye’yi, Osmanlı’yı yok farzederler. Necip Fazıl gibi isimler de Kutup’u, Mevdudi’yi bu topraklardan beslenmedikleri için tezlerinin meşruiyeti bulunmadığı kanaatindedir. 

- İslamcı tezlerin çok boyutlu yapısı değindiğiniz noktalardan biri. Bu iki isim de belli bir dönemde, eserlerinde sıkça vurguladıkları vatan, millet ifadeleri eleştirilmelerine neden oluyor... Bu durum az önce bahsettiğimiz “etki gücü”nü sınırlandırmış mıdır? Akif ve Necip Fazıl milliyetçi midir?

Her iki isim de milliyetçi olamayacak kadar kapsayıcı, çok boyutlu düşünebilen isimlerdir. İkisinin de Fransızcası çok iyidir. İstiklal Marşı’nı milliyetçi bulan bir kitle var elbette. Fakat milliyet ile İslam, milli olan ile İslam aynı şeydir Kemalist milliyetçilik anlayışına kadar. Akif milliyetçi olmayı bırakın, milliyetçiliğe düşmandır, kendi milleti Arnavutların ve Arapların İmparatorluk’tan ayrılması tüm umutlarını tüketmiştir.

- “Bu iki şaire ilginin bir nedeni de 80 sonrası kuşağın şiir yazamaması” demişsiniz... Bu tespit çok tartışılır. Bu topraklarda İslam düşüncesi yeni mecralara atılıp yeni bir dil oluşturabilecek mi?

Ben tam da buna değinmek istiyorum, 80 sonrası tabi ki şiir yazıldı ama İstiklal Marşı ve Sakarya Türküsü bugün bizim klasiğimiz oldu. Akif’i 2000’li yıllara kadar İslamcılar, “İnmemiştir hele Kur’an, ne mezarlıkta okumak ne fal bakmak için” gibi pürİslamcı, Osmanlı İslamcılığının klasik kalıplarıyla öne çıkardılar. Halbuki bugün İstiklal Marşı tam da aradığımız milli mutabakatı sağlayacak bir metin. 80 döneminde İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmayan bir kısım İslamcılar bugün topluma İstiklal Marşı vasıtasıyla yaklaşıyor. Aynı şekilde Sakarya Türküsü... Tek Parti döneminde ezilen İslam ve Müslümanlar Sakarya Türküsü ile “ayağa kalk” imgesiyle varlıklarını anlamlandırabildiler. Hem Tek Parti dönemi korkusu hem 28 Şubat endişesi bilhassa Sakarya Türküsü ile izale edildi.

- Necip Fazıl edebiyatta olduğu kadar entelektüel dünyada ve siyasette de etkin bir figür. Onun siyasetten beklentisi nasıl özetlenebilir?

Necip Fazıl, Menderes’i de Erbakan’ı da en çok imkanları olduğu halde CHP’yi tarihe gömmedikleri için eleştirir. MSP’nin koalisyon yapmasını ayrıca CHP’yi meşrulaştırdığı için kıyasıya yerer. Menderes’e öğrenci olaylarına taviz vermemesi için uyarır, akıbetini en başta açıkça söyler de! Her iki partiyi “orta yere yerleşme” yani statükoya tabi olmamaları konusunda ikaz eder. O siyasetten, İslam’ın yeniden Türkiye’nin birincil meşruiyet kaynağı kılınmasını anlar.

- Siz bunları günümüz siyasetine taşıyorsunuz...

Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan Üstad’ı çok iyi tanıyor. Gezi olaylarında taviz vermeden duruşu, iktidarda kalmasını sağladı. Statükoya çalım atabilen bir Erdoğan portresi var. 7 Haziran seçimlerinden sonra CHP ile koalisyon kurma gayretlerinin hepsini reddetti. “CHP ile koalisyon kuran partinin iflah olmayacağını” galiba bir CHP bir de Erdoğan biliyordu. Cumhurbaşkanı haklı çıktı, özgüveni, siyaset anlayışı Üstad’a dayanır.

Kaynak: www.star.com.tr



Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster