BU YIL, STAR GAZETESİ’NİN NECİP FAZIL SAYGI ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAN HİKÂYECİLİĞİMİZİN USTA İSMİ MUSTAFA KUTLU’NUN SON KİTABI İYİLER ÖLMEZ, KURMACADAN BAŞLADIĞI YOLCULUĞUNU HAYATA ULAŞARAK BİTİRİRKEN HAYATINIZA İYİLİK KATIYOR. Tolstoy, mutlu ailelerin birbirine benzediğini, mutsuz ailelerin ise kendilerine has mutsuzluklar yaşadığını söyler. Galiba iyilikler de birbirine benziyor. Kötülük ise mutsuzluğu andırıyor, onun pek çok yöntemi ve maskesi var. Benzerlikler birliği doğuruyor. İyilik, insanları yan yana getirip bütünleştiriyor, kötülükse zıddıyla davranıyor, insanları ayırıyor, gönülleri parçalıyor. Belki o yüzden bazen dünyaya bakıp ne “çok” kötülük var, diye üzülüyoruz. Edebiyat sanatındaysa mutsuz kişiler ve trajik durumlar anlatılmaya değer görülür. Ayrılık, yalnızlık, gurbet, yabancılaşma, acı, ölüm, istenmeyen zorunlu tercihler, yıkılışlar; pembe panjurlu evler, başarı hikâyeleri ve mutlu aile tablolarından daha ilgi çekicidir. Mutluluk ve para, şöhret, güç kazanma anlamında başarılar ise mesaj odaklı metinlerde, sağaltıcı kişisel gelişim kitaplarında ya da popüler anlatılarda karşımıza daha yoğun çıkar. Ders vermek, yönlendirmek veya ham hayalleri beslemek için başvurulur onlara. Bu yıl, Star Gazetesi’nin Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü kazanan, hikâyeciliğimizin usta ismi Mustafa Kutlu’nun son kitabı İyiler Ölmez; acı, ayrılık ve gönül yaralarından mutluluk ve iyilik çıkarabilen insanlara dair uzun bir hikâye. Metin, dört kişinin ekseninde örülmüş: Sıtkı, Civan, Mustafa ve Atalay. Hepsinin geçmişinde acılar, yalnızlık ve kalp kırıklıkları var. Sıtkı’yla Atalay yaşadıklarından sonra çevrelerindeki insanlara ve parçası oldukları büyük şehirlere yabancılaşmışlar, çareyi de Anadolu’ya kaçmakta bulmuşlar. Civan’la Mustafa ise en yakınındakiler tarafından küçük yaşta yalnız bırakılmış, el yordamıyla ve çevredekilerin iyilikleriyle hayata tutunmuşlar. DÖRT KADER, BİR MASA Dört kişinin kaderi, Anadolu’da, Erzurum’un Cihan Kıraathanesi’ndeki bir masada kesişiyor. Okur da öncesi ve sonrasıyla onların hayatlarına ve iyilik yapma yolundaki samimi uğraşlarına şahit oluyor. Dört arkadaş kıraathanedeki masalarında toplanıyor, yanlarında kıraathanenin sahibi eski kulağı kesiklerden Hacı Kadir de hazır bulunuyor. Hemen söyleyelim. Bu masa, etrafındaki uzun tartışmalara rağmen acılara merhem olamayan masalardan değil; çevresindekilerle beraber bir sivil toplum kuruluşu vazifesi görüyor. Kişilerimizin farklı maharetleri var. Sıtkı ressam, Civan marangoz, Mustafa fotoğrafçı, Atalay da doktor. Yeşilçam filmlerinden görmeye alıştığımız masaların etrafında arkadaşlarının sorunlarını çözmek için kafa kafaya vermiş iyi yürekli, gururlu ama fakir karakterleri hatırlatıyorlar bizlere. Hepsinde hem sıradan hem de olağanüstü bir taraf var. Bu toprağın saf, temiz ve çalışkan insanları olarak alışılmışlar, ama yardımseverlikleriyle şaşırtıcılar. İyiliğin kolay da olabileceğini hatırlatıyorlar. Kitap beş bölüme ayrılmış. İlk dördü yukarıda bahsettiğimiz hikâye kişilerine ayrılmış,”Dörtler Makamı” başlıklı son bölümse menkıbevi bir içerikle temayı tamamlıyor. Dört bölüm boyunca geriye dönüşlerin ana metne bağlanması çok ustalıklı, metin sizi figürlerin geçmişleriyle yalnız bırakmıyor. Olayların ve zamanların bağlantı ve geçişi pürüzsüz. Mesela Sıtkı’nın “Oh tam Yeşilçam” denen gençliğini okurken aklınızda onun Erzurum’daki yaşamı da var. Dünya işlerinden bir türlü anlamayan Civan’ın çocukluğu, doğaya kaçışı ve saflığının yanında ana metindeki rolünü, kıraathanedeki çıraklığını ve marangozluğunu unutmuyorsunuz. MUTSUZLUĞUN ÇEVRESİNDE Başta söylemiştik, mutsuzluğun ve acının çevresinde dönmek edebî metinler için alışılmıştır, ama konu iyiliğe, doğrulara gelince anlatı zorlaşır, idealize edişlere yönelmemek gerekir. İyiler Ölmez’de “izole iyilikler”in resmî geçidiyle karşılaşmıyorsunuz. Aldatma, terk edişler, dolandırıcılık, kaçakçılık, kavga, cinayet, yaralama, alkol sorunları gibi insani dert ve durumlar da iyi kişilerin geçmiş ya da bugünlerinin parçası, Kutlu’nun onları okurlarından gizleme gibi bir derdi yok, meleklerden değil insanlardan söz açıyor. Böylece yargılamayan, sadece anlaşılır kılmaya çalışan bir art söylemle ilerleyebiliyor metin. İyilik çevresinde örülmüş bir hikâyede buna gerçeklik bağlamında ihtiyaç var. Metinde, Kutlu’nun daha önceki eserlerinden de alışık olduğumuz okurla iletişime geçen, fikirlerini paylaşmaktan çekinmeyen bir anlatıcı var. Ara ara metni keserek açtığı sinema bahsiyle şaşırtıyor sizi, hikâyenin örgüsünü beğenmeyip verilen emeği bile küçümsüyor. Bazı noktalarda, beklentinin tersine, detaylara girmiyor, akışa odaklanıyor. Edebiyat sanatını sarakaya almaktan da çekinmiyor. Hayatın, mesela iyiliğin kötülükten farkının ve hakikatin, kurmacadan öte geldiğini söylüyor: “Siz şu sanat denilen şeyi fazla ciddiye alıyorsunuz. Alın ama ölçüyü kaçırmayın. Sanat da şu yalan dünya gibi bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Uydurma bir şey. Kendinizi fazla kaptırmayın.” Halk hikâyelerinden, klasik anlatılarımızdan duymaya alıştığımız bu ses, yazarı da hedef alabiliyor: “Yazar kıvranıyor, bu esaslı meselenin kıyısından köşesinden geçiyor ama merkeze gidecek yolu bulamıyor. Harcanmış kabiliyetin bir dramı var. Ama yazar yazamıyor bu dramı. Biz de hikâye içinde hikâye için ahkâm kesmeyi bırakalım.” İyiler Ölmez’in kapağını gülümseyerek kapattım. Aklımdaysa insan fıtratı, iyilik ve yatırlar vardı. Yatırların maneviyatımda kalıplaşmış, yeşil renkli ve anlamına pek vakıf olmadığım, hadi itiraf edeyim, biraz da süper güçlere sahip kurumsal kimlikleri olduğunun farkına vardım. Belki de hatırlamam gereken süper güçlere sahip kişilikler değil; iyilik, çalışma yardımlaşma ve diğergâmlıktı. İyiler Ölmez, kurmacadan başladığı yolculuğunu hayata ulaşarak bitirirken hayatınıza iyilik katıyor. Kaynak: www.star.com.tr |