Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster

Berger'in olmadığı bir dünyaya bakmak

Ünlü İngiliz sanat adamı John Berger, kısa bir süre önce hayatını kaybetti. Eleştirileriyle, yazılarıyla sanat dünyasına yön veren Berger, ‘Görme Biçimleri' isimli kitabıyla 70'li yıllardan bu yana çokça konuşuldu. Çoğumuzun sanata bakışını değiştirdi. Şimdi onsuz bakacağımız dünya, hepimiz için, neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz endişeli bir tecrübeyi barındırıyor. Şüphe yok ki yazdıklarıyla yaşamı arasındaki bağlantıya bu ölümü de dahil etmek gerek.




Dünyaya görme biçimlerini öğreten adam John Berger'i geçtiğimiz hafta kaybettik. Onu yazar, ressam, şair, eleştirmen veya çok daha fazlası olarak tanımlayabiliriz. Sanata bir şekilde dahil olmuş herkesin yolunun kesiştiği Berger, geçtiğimiz Kasım ayında 90 yaşına girmişti. 80 yıldır yazdığını söylüyordu.

ONLARCA SANATÇIYI ETKİLEDİ

1926'da Londra'da doğan Berger'in kitapları sanat dünyasının en önemli eserleri arasında yer aldı. Düşüncesiyle sayısız sanatçıyı, yazarı, şairi, ressamı farklı biçimlerde etkiledi. Berger, “feci bir yer” olarak tanımladığı yatılı okullarda büyüdü, daha o yıllarda sanata merak saldı: “Yedi yaşında falanken, bir-iki insanın cesaretlendirmesiyle sanat benim için müthiş ve önemli bir sığınak oldu. Ergenliğimde tam anlamıyla sanat tutkusuyla doluydum; o resimleri ve ressamları, yüzyıllar önce yaşamış da olsalar, hâlâ hayatta da olsalar yoldaşlarım sayardım.”

Ünlü eleştirmen 1940›larda resimleriyle konuşulmaya başladı. Daha sonra yazarlığa daha geniş vakit ayırdı. Sanat eleştirmenliğine ise BBC radyosunun iş teklifiyle başladı. Bir sonraki aşama tamamen 'yazmaya' geçmekti. 1950'de ressamlığı tamamen bıraktı. “Yazmaktan haz duyuyordum” diyerek o günleri şöyle anlattı: “BBC metinlerini referans göstererek, o zaman George Orwell'ın yayın yönetmenliğinde çıkan Tribune dergisine gittim. (…) Roman biçimi bana çekici geliyordu, çünkü insanların öznelliklerindeki, davranışlarındaki gizemi, onların kaderlerini ve seçimlerini çekici buluyordum.” Berger, yazıyla kurduğu ünsiyetin sonucu olarak, ilk romanı “Zamanımızın Bir Ressamı”nı 1958'de yayımlandı. Ardından da diğer eserleri geldi. Görme Biçimleri, Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı, 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus, Yedinci Adam, Düğüne, Fotokopiler, Şanslı Adam, Sanat ve Devrim, G, A'dan X'e bunlardan bazıları.



SANATA BAKIŞIMIZ DEĞİŞTİ


Berger tek bir alanda değil, şiirden politikaya kadar farklı konularda yazdı, konuştu, anlattı. En dikkat çekici eseri olan Görme Biçimleri, BBC'de yayınlanan bir belgeseldi. Kitap olarak basıldığı 1972 yılında daha geniş kitlelere ulaştı ve okuyan herkesin sanata bakış açısını değiştirdi. “G.” adlı romanıyla ise dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden biri olan “Man Booker Prize”ı kazandı. 5 bin sterlinlik ödülün yarısını Karayiplerdeki Kara Panter adlı devrimci harekete bağışlayacağını, öbür yarısını da Avrupa'daki göçmen işçilerle ilgili kitabının hazırlanması için kullanacağını açıkladı. 2009'da Filistinli ünlü şair Mahmut Derviş'in şiiri Mural'ı, Rema Hammani'yle birlikte çevirip resimledi. Filistin halkının yaşadığı zorluklara karşı mücadele etti. Berger, “Başka şeylerin yanı sıra, hâlâ Marksistim” diyordu. Bu nedenle çoğu zaman politik bir filozof olarak da tanımlandı. Yani yanında durduğumuz veya onun gibi düşünmediğimiz zamanlar da oldu. Bildiğimiz şey onun bize gösterdikleri.

BİR FİLOZOF VEYA ROCK ŞARKICISI

Berger'in 2016 boyunca da birçok kitabı elimize geçmişti. Her biri sanatçıyı daha iyi tanımamızı sağlayan eserlerdi doğrusu. İlki 'İstanbul'dan Gelen Telefon', yani yıllar önce Roll dergisinde yayınlanan söyleşinin kitabıydı. Kitap, Berger'in bir Tom Waits şarkısı olan Telephone Call From İstanbul'la ilgili yorumlarıyla başlıyor ve şu cümlelerle devam ediyor: “Bir rock şarkıcısı pekâlâ bir filozofla kıyaslanabilir, elbette tam tersi de geçerli. Aralarında bir hiyerarşi yok bence, çünkü düşüncelerin, duyguların ya da gözlemlerin ifade edilmesi arasında hiyerarşik bir fark görmüyorum. Merleau-Ponty'yle Jacques Brel veya Camus'yle Edith Piaf veya Aragon'la Noir Désir arasında o anlamda bir fark yok benim için.”

KELİMELERLE BİRAZ DANS EDELİM

2016'da ayrıca Ayrıntı Yayınları'ndan yayınlanan Gökyüzü Mavi Siyah'ta toplu şiirleri, YKY'den Selçuk Demirel'in çizimleriyle gelen Duman adlı kitap da çıkmıştı. Ancak son eseri bizim için Hoş Beş oldu. Metis Yayınları'ndan çıkan Hoş Beş tam da adı gibi. O kadar akıcı, duru, sakin. O, ölüme adım adım yaklaşırken, Türkiyeli okurları olarak satır satır eserini okuyorduk. Yani onun zihninde bir kez daha geziye çıkmıştık. Berger bu yolculuk sürecinde bizi hiç yormadı. Kelimelerle dans etti, eğlendi, şarkı söyledi, biraz yüzdü, sonra birkaç film izledi. Fantastik bir yolculuktu bu. Tüm bunların yanında yılı Berger sevenler adına müjdeyle kapattık: 2017'de ünlü ismin Sanatla Direniş ve Portreler kitaplarının Türkçe çevirileri raflardaki yerini alacaktı. Berger'in 90. yaşını kutladığı 2016, okuru için verimli geçmişti. Böylesi yoğun bir ilişkiden sonra, 2017'ye girer girmez, 2 Ocak günü Berger'i kaybettiğimizi öğrendik. Kendisini 'yetim' olarak gören bu adam, bizi de ölümünün görüntü karşında yetim bıraktı.



JOHN'UN ÖLÜMÜNE BAKAN BİZLER


Şimdi hep beraber görmeyi öğrendiğimiz adamın ölümüne bakıyoruz. Bunu tecrübe etmedik. Yabancısıyız. En az onun kadar yetimiz bu görüntü karşısında. Öldüğü günden bu yana hakkında yazılanlara bakılırsa iki yanı var bu görüntünün. İki görme biçimi. Bir tanesi Berger›in gözüyle doğaya, yaşama bakmak. Belki buna daha genel ifadeyle, insana bakmak diyebiliriz. Karşısında da aslında 'o yalnız - biz hepimiz' gibi bir resim ortaya koyan; John›un ölümüne bakan bizler… Onun ölümüne bakınca herkes kendinden bir şey bulmuş gibi. Sıradan bir entelektüelin ölümüne benzemediği kesin! İçselleşmiş bir etkisi var insanların üzerinde. Çünkü farkında olsak veya olmasak da çoğumuzun düşünce dünyasınının sanat hakkındaki çerçevesini o çizmişti. Bakış açımızı o ayarlamıştı. Şimdi, yazdıklarıyla yaşamı arasındaki bağlantıya bu ölümü de dahil etmek gerek. Hatta ona karşı minnet borcumuzu ödemek adına yapmalıyız bunu.

PARİS'TE BİR ENTELLEKTÜELİN ÖLÜMÜ

Filozof, Paris'te çok sevdiği evinde öldü. Londra'dan kaçıp geldiği Fransa'da, yıllarca bir dağ köyünde yaşamını sürdürmüştü. Kendi merkezinden kaçışı hepimiz için yeni bir anlam ifade ediyordu aslında. Son dönemde ise sağlık sorunları nedeniyle Paris'te kalmaya başlamıştı. Yıllar önce yaşadığı bu kenti şöyle anlatmıştı: “Her şehrin bir cinsiyeti ve demografisiyle ilgili olmayan bir yaşı vardır. Roma kadındır. Odessa da öyle. Londra bir ergendir, yaramaz çocuktur ve bu, Dickens zamanından bu yana değişmedi. Paris'in kendinden büyük bir kadına aşık olan yirmilerinde bir erkek olduğuna inanıyorum.”

MÜNASEBETSİZ, KOPUK, YETİM

“Kendimi bildim bileli, bir tür yetim olduğumu hissetmişimdir. Beni çok seven bir ana babaya sahip olduğum için, tuhaf bir yetimlik. (…) İnsan yetim oldu mu kendi ayakları üzerinde durmayı ve bunu yapmasını sağlayacak her türlü numarayı öğreniyor. Kendi işini kendi görüyor. Gizli bir yetimler ittifakı öneririm. Birbirimize göz kırparız. Hiyerarşiyi reddederiz. Her türlü hiyerarşiyi. Dünyanın pisliğini olduğu gibi kabullenir, buna rağmen nasıl hayatta kaldığımıza dair hikâyeler paylaşırız. Münasebetsiziz biz, kopuğuz. Evrendeki yıldızların yarısından fazlası hiçbir takım yıldıza ait olmayan yetim yıldızlardır. Takımyıldızların hepsinden daha fazla ışık verirler.”






Kaynak: yenisafak.com




Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster